9 Eylül 2013 Pazartesi

EYVAH! ANNEM BABAM BOŞANDI...

Boşanma süreci hangi yaşta olursa olsun tüm çocukları olumsuz etkiler. Süreç gerçekleşip de çocuk annesinden yada babasından uzak kalmaya başlayınca hayatındaki belirsizlikler onlarca soruyu da beraberinde getirir.
Çocuk için yeni düzene ayak uydurmak çok kolay olmadığı için bocalamaya başlar.Bu bocalama sürecindeki en önemli konu güvensizlik duygusudur. Anne ve babasıyla birlikte güven içinde büyüyen çocuk eksilen bir ebeveynin şokunu uzun süre üzerinde taşır. Her ne kadar evi terkeden ebeveyn sık sık çocuğuyla buluşsa da eskisi gibi olmayacağı için çocuğun hayatında birde eksiklik duygusu başlar.
Bütün bunların üstüne boşanan ebeveynler ya çocuklarını kendilerince koruma altına alarak onların tüm sorumluluklarını üstlenirler yada çocuklarına onların yaşlarının çok daha üstünde sorumluluk yüklerler. 
Çocuklarının üzerindeki sorumlulukları üstlenerek suçluluk duygularını bastırmaya çalışan ebeveynlerin farkında olmadığı şeyler vardır. Sorumluluk duygusu elinden alınan çocuk;
  • İşe yaramadığı psikolojisine kapılır
  • Sorumluluk almayı bilmediği için işlerini başkasına yaptırmayı alışkanlık edinir
  • Sorunlarıyla yüzleşmekten kaçındığı için hata yapma olasılığı artar
  • Sorumluluk dugusundan uzak olduğu için kendi başına adım atmaktan korkar
Aşırı korumacılık duygusuyla kontrolcü davranış sergileyen ebeveynler çocuklarının bunalmasına sebep olurlar. Bunalan çocuklar içlerindeki isyan duygusuyla ya içine kapanır yada tam tersi saldırganlaşmaya başlar.  Her iki durumda yeni düzene ayak uyduramayan çocukların depresyona girme ihtimalleri artar.
Boşanmayla beraber çocukta ortaya çıkan güvensizlik, başarısızlık, korku, yanlızlık ve suçluluk gibi duygular bilinçaltı kayıtlarında yerini alır ve çocuğun hem fiziksel hem de psikolojik gelişimine yansır. Bunlarla beraber çocuğun hem okul hayatı hem de ikili ilişkileri olumsuz etkilenmeye başlar.
Boşanma süreci çocuğun evlilik kurumuna karşı güvenini de zedeler. İleriki yaşamında her ilişkisine korkuyla yaklaşacağı için ya yanlış kişilerle birlikte olur yada yanlızlığı seçer. Her iki durumda da kişinin hayatında başarısızlık kavramı hakim olur.
Bilinçaltına otomatik olarak kaydedilen bu olumsuz duyguların seanslar esnasında temizlenmesi çocuğun çok daha kaliteli bir yaşam kurmasına yardımcı olur.
Unutmayın, binanın kalitesi temelinin sağlamlığıyla doğru orantılıdır.

Selda Soytürk Akyılmaz

KARARSIZIM KARARSIZ!

38 yaşındaki bir danışanım hayatındaki kararsızlıklardan yakınıyordu.  ‘Kendimi bildim bileli hep kararsızlıkla boğuştum, öyle ki iki siyah çoraptan hangisini giyineceğimi bile dakikalar boyunca düşündüğüm zamanlar oldu. Kararsızlıklarım beni hem özel hayatımda hem de iş hayatımda başarısızlıklara götürdü. Nedenini bile bilmediğim bir sebepten dolayı saatler, günler hatta haftalar boyunca ne yapsam diye düşünmekten yoruldum artık’ dedi çok durgun bir ses tonuyla.
Seansımızın konusu belliydi: Kararsızlık
Seans esnasında bilinçaltı kendisi direk çocukluk sürecine götürdü. Danışanım daha 4 yaşındayken babasını kaybediyor. Hayatının geri kalan yılları annesi ile nineler-dedeler ve halalar-teyzeler gibi bağlantılı tüm akrabalar arasındaki git gellerle ve onların her birini mutlu etmek için gösterdiği çaresiz debelenmelerle geçiyor.  Bu sıkıntılı süreçte kaybetmekorkusuyla beraber akrabalarının aralarındaki düşünce karmaşalarıyla da muhatap oluyor ve her seferinde bir tarafın haklılığına onay vermek zorunda bırakılarak yeterince sevilmeme korkusuyla savrulan duygular arasında büyüyor.
Bu zorlu yılların kendisine bıraktığı en büyük miras! ‘acaba şimdi ne yapsam’ diye düşünmek oluyor. Süreç içindeacabalar o kadar çoğalıyor ki artık her acaba altından çıkılmakta zorlanılan bir kararsızlık halini alıyor. Bu da çaresizlikle geçen onca zamana sebep oluyor.
Seans esnasında danışanım, önce vefat süreciyle bağlantılı olan herkesle tek tek hesaplaştı ve affetme çalışması yaptı. Sonrasında o sürecin kendisi üzerinde bıraktığı başta kararsızlık olmak üzere çaresizlik, sevgisizlik, değersizlik, kaybetme korkusu gibi olumsuz duyguları temizledik ve bunların yerine onu mutluluğa ve huzura ulaştıracak yeni pozitif duygu ve inanışlar yükledik.
Sonuç: Danışanıma hiç beklemediği bir anda yeni bir iş teklifi geldi, kararsızlıklarından arınmış bir şekilde bu teklifi çok kısa sürede değerlendirdi. 6 aydır yeni işinde çalışıyor ve yeni iş arkadaşlarından birinin erkek kardeşiyle 2 aydır güzel bir beraberlik yaşıyor.
12 Temmuz 2012
Selda Soytürk Akyılmaz

ÖLÜME RAMAK KALA

 The Journey eğitimlerinin birinde Brandon ‘başınıza gelen herşey düşüncelerinizin enerjisiyle doğru orantılıdır’ diye ısrarla tekrar edip duruyor ve örnekler veriyordu. Kişisel gelişimle ilgili hangi kitabı okursanız okuyun yada hangi seminere giderseniz gidin illaki bununla ilgili bir şeyler çıkar karşınıza. Bu çok alışılageldik bir cümleydi ve dürüstçesi sıkılarak dinliyordum onu. Hatta yaşadığınız kazalar bile dediğinde irkiliverdim aniden. Gözlerimin önüne hayatımın en önemli dönüm noktası olan kaza anı geldi ve üzerimdeki  arabanın varlığıyla neler olduğunun şokunu yeniden yaşamaya başladım titreyerek.  
Eğitim amacıyla gittiğim Boston'da ki ilk yılımdı; 1995 yılını 96’ya bağlayan yılbaşı gecesi...  Çılgınca eğlencelerin olduğu bir çok sokak partisi vardı şehirde. Ben de bir arkadaşımla beraber en sakini budur düşüncesiyle -ki çılgınlıklardan uzakta kendimi garantiye aldığımı sanıyordum- limandaki havai fişek gösterisini seyretmeye gittim. Başımda yeni aldığım fötr şapka ve yüzümü boyattığım kocaman Türk bayrağı resminin heyecanıyla bir buçuk milyondan fazla insanın olduğu limana yürüdüm. Eksi onlarda olan hava bile içimdeki mutluluğu baltalayacak güçte değildi. Saat tam 12’ydi. Patlamaya başlayan havai fişeklerle beraber arkadaşımla birbirimizin yeni yılını daha yeni kutlamıştık ki henüz ne olduğunu anlayamadığım çığlıkların ardından kendimi bir arabanın altında buldum.   Ön tekerlekler kalça kemiklerimin üzerinden geçmişti. Arka tekerlekler de geçmeye çalışıyor fakat geçemediği için bedenimde patinaj yapıp duruyordu. Ölümle burun buruna gelmek bu olsa gerek diye düşündüm ve ‘artık yolun sonu Selda, bari Şehadet getir’ dedim kendi kendime. Kelimelerin ağzımdan zorla çıktığını hissediyordum.
Ne olduğunu anlayamadığım saniyeler esnasında birinin beni arabanın altından çekmesi, ambulansın gelmesi, ardarda geçirdiğim üç ameliyat ve sonrasındaki zorluklarla dolu bir yıl.  Doktorların büyük olasılıkla ölür, ölmezse sakat kalır dediği o sıkıntılı süreç... 3 ay hiç bir şekilde belimden aşağısını hissetmediğim, sonraki üç ay 4 ayaklı yürüteçle yürümeye çalıştığım, son iki ayda koltuk değneklerine mahkum olduğum ve yaklaşık 3-4 ayı da topallayarak geçirdiğim o dönem... Gözlerimden yaşlar süzülürken o anları yaşıyordum yeniden. Brandon’ın söyledikleri bu  kez sanki başıma çekiçle vuruluyormuş gibi rahatsız etti beni. Acaba bana o kazayı yaşatan düşüncelerim neydi diye geçirdim içimden ve kendimi seansın ortasında buldum. Kamerayı geri sarma tekniği ile hemen kaza anına geri döndüm. Havai fişekler patlamaya başladı yeniden, her şey o kadar güzel ki ‘Tanrım, öylesine mutluyum ki şu an ÖLSEM DE GAM YEMEM’ ve küt... Arabanın altındayım.
Aslında ne kadar masumane söylenmiş bir cümleydi ama verdiğim enerji buydu, ölüme hazır olduğumun sinyalini vermiştim evrene ve o da bana cevap vermişti.
Şu an aklıma geçen hafta ölen bir yakınım geldi. Daha çok gençti ama kalp sorunu vardı. Ameliyat için gün almasına rağmen günlerdir ‘ben ameliyattan çok korkuyorum, o sedyeye yatmaktansa ölmeyi tercih ederim diye tekrar edip duruyordu. Ameliyattan 2 gün önce öldü.
Hepimizin pozitif enerjileri dolu dolu hissettiği ve pozitiflikleri çektiği bir ömür geçirmesi dileğiyle.
Selda Soytürk Akyılmaz

BANA NE Mİ OLDU !

Bir akşam vakti uzandığım koltukta geçmişte başıma gelen olumsuzukları düşünürken buldum kendimi. Sonra bir anda durdum; Mademki hayat ben ne yaparsam aynısını bana yapıyor, mademki hayat benim enerjimle dönüyor, o zaman inandıklarını yaşamak için ne duruyorum diye düşündüm. Birden gardolabımın önünde buldum kendimi..... Yıllardır üstüme geçirmediğim koca bir bavul dolusu kıyafeti ayıkladım önce. Biraz zorlandım doğrusu ama bu benim geçmişe olan gereksiz bağımlılığımı salladı. Sonra sadece misafir gelince kullandığım çok özel incili havluları ebeveyn banyosuna astım. Eşimin akşam geldiğinde ellerini silerken kocaman olan gözlerini gülümseyerek seyretmek bana inanılmaz bir haz verdi. Aynı akşam salonumuzdaki bembeyaz koltuklar üzerinde duran örtüyü kaldırdım ve sere serpe yayılarak film keyfi yaptık. Eşimin çekirdek yemesine bile karışmadım. One Day adlı filmi seyrederken senede bir kaç kez içtiğim Türk kahvesini öyle bir sunumla getirdim ki ortaya, şık bir tepsi, şık bir dantel altlığı ve şık su bardakları...
Canım sevgilim muhtemelen bir yandan olanı biteni anlamaya çalışıyor diğer yandan ısrarla hala ‘hayırdır’ bile demiyordu. Bense her şey gayet normalmiş gibi davranıyordum.
Ertesi sabah eşim işe gittikten sonra gönderdiği mesajda ‘sana ne oldu bilmiyorum ama olman gereken Selda olmaya başladığın için teşekkür ederim, mutluluğun mutluluğum’ diyordu.
Bana ne mi oldu aşkım, sadece silkelendim.... Artık hiç bir işime yaramayan geçmiş ve geçmiş bağlantılı şeyleri temizleme kararı aldım; Önce kendime, kendiMİZE değer vermenin gücünü hissettim.
Eminim ki sizlerin hayatında da buna benzer örnekler vardır. Bazen yaşamımızdaki gereksiz yükleri atmak ve yeni güzelliklere yer açmak için şöyle bir silkelenmek lazım.

Selda Soytürk Akyılmaz

SÖZÜNÜN ERİ MİSİN ?

Verdiğiniz sözlerin hayatınızı ne kadar çok etkilediğini hiç düşündünüz mü?
Çoğu zaman bu etkilerin farkında bile değilizdir. Bazen verdiğimiz sözleri yerine getirir, bazen unutur bazen de geçiştiririz. Bilinçaltımız yaşanan tüm olayları aynen kayıt altına aldığı gibi verilen tüm sözleri de kayıt altına alır.
Diyelimki sevdiğiniz birisi herhangi bir konuyla ilgili size destek vereceğine dair söz verdi ve bu sözünü yerine getirmedi. Bu durumda muhtemelen çok kızarız ama sevdiğimiz kişi olduğu için ona bir şans daha veririz. Ve eğer o kişi herhangi bir konuyla ilgili yine söz verir ve yerine getirmezse artık ona karşı güvenimiz sarsılır ve onun diğer sözlerini ciddiye almamaya başlarız. 
Peki, başkalarının size söz veripte yerine getirmemesine bu kadar öfkeyle yaklaşırken hiç düşündünüz mü siz kendinize ne kadar çok şeyin sözünü verdiniz ve yerine getirmediniz?
  • Kaç Pazartesi rejime başlama kararı aldınız ama başlamadınız
  • Kaç kez her ay bir kitap okuma sözü verdiniz kendinize ama bunu bir türlü gerçekleştiremediniz
  • Kaç kez uzun zamandır görmediğiniz akraba yada arkadaşlarınızı ziyaret etmeye niyetlendiniz ama bu ziyaretler hiç gerçekleşmedi
  • Kaç kez ...kaç kez.... kaç kez....
Bizler başkalarının sözlerini yerine getirmemeleri sonucunda nasıl güvensizliğe düşüyorsak bilinçaltımız da bizim kendimize verdiğimiz sözleri gerçekleştirmeme durumunda aynı tepkiyi veriyor. GÜVENSİZLİK. Oluşan ‘bu kaçıncı söz, değişen bir şey yok’ kayıdıyla bilinçaltı artık söylediklerinizi kendi içinde de ciddiye almamaya başlıyor. Bu durumda biz ne yapıyoruz! ‘Niyetlendim ama olmadı yine’ diye söyleniyoruz.
Başkalarının bizim üzerimizde bıraktığı güvensizlik için söylenmek yerine önce kendimize karşı ne kadar dürüst olduğumuzu gözden geçirmemiz çok daha doğru olur. Bu şekilde yaydığımız GÜVEN ENERJİSİ ile hem kendi hayatımızı düzene sokar hem de bize güven verecek insanları hayatımıza çekeriz.
Not: Seanslarda verdiğimiz fakat yerine getirmediğimiz sözlerin tüm olumsuz etkileri de temizlenebiliyor.

Selda Soytürk Akyılmaz

YARATICIYA GÜVENMEK

Bir gece adamın biri bir rüya görmüş. Tanrı’yla birlikte kumsalda yürüyormuş. Gökyüzüne hayatından sahneler yansıyormuş. Her sahnede adam kumlarda iki çift ayak izi olduğunu görmüş; bir çift kendine, diğer çift Tanrı’ya aitmiş.
Hayatının son sahnesi de görününce adam arkasına dönüp kumdaki ayak izlerine bakmış.
O zaman farketmiş ki ömür yolunun büyük bir kısmında yanlızca bir çift ayak izi varmış.  Bunun da hayatının en zor, en mutsuz günlerine denk geldiğini farketmiş. Bu durumdan gerçekten rahatsız olmuş ve konuyu Tanrı’ya açmış.
‘Tanrım, seni takip edersem benimle yanyana yürüyeceğini söyledin. Ancak farkettim ki hayatımın en zor dönemlerinde yanlızca bir çift ayak izi var. Sana en çok ihtiyacım olduğu zamanda neden beni terk ettin?’
Tanrı cevap vermiş: ‘Benim değerli, kıymetli çocuğum; Seni seviyorum ve seni asla terketmedim. Dara düştüğün, acı çektiğin sıralarda, bir çift ayak izi gördüğün yerlerde seni sırtımda taşıdım.’

Selda Soytürk Akyılmaz

KİTAP AYRACI

Metrobüste yanımda oturan bayan kitap okuyordu. İnmeye yakın elindeki kitap ayracıyla son okuduğu yeri işaretledi.  ‘Ne kadar güzel bir kitap ayracı’ dedim, çok şık;  mıknatıslısını daha önce hiç görmemişim. 
Bayan ‘beğendiğinize çok sevindim, buyurun sizin olsun, ben de aynısından bir kaç tane daha var’ dedi. Çok teşekkür ederek sevgiyle kabul ettim bu güzel hediyeyi.
Metrobüsten hızlıca inip ilerlerdi. Arkasından koştum ve istediğiniz zaman size seans hediye etmek isterim diyerek kartımı verdim. Bir hafta sonra çekingen bir ses tonuyla seans için aradı. Ciddi anlamda psikolojisinin bozuk olduğundan bahsetti. Aynı hafta içinde 2 seans yaptık. Seanstan yaklaşık iki buçuk ay sonra bana gönderdiği e-maili kendinin de izniyle sizinle paylaşıyorum. Umarım sizlerin de hayatında büyük mucizeler yaratan küçük hediyeler olur.   Selda Soyturk Akyılmaz
Sevgili Selda, insanın karşısına mucizenin ne zamana çıkacağı belli olmazmış. Yüzlerce yıl düşünsem bir kitap ayracının hayatımı değiştireceğine ihtimal vermezdim. Sizinle tanışma şeklim ve akabinde aldığım 2 seans benim yeni bir ben olmama muhteşem bir vesileydi. Eşimi çok genç yaşta kaybetmiştim ve ciddi maddi ve manevi imkânsızlıklarla yetiştirdiğim kızımın da ani vefatı beni hayattan soğutmuştu. Her gün şanssızlığıma isyan ederek uyanıyor, mutlu insanları gördükçe öfkeleniyordum.  İlk seans sonrası belki de on yılların en sakin gecesini yaşadım, başımı yastığa koyar koymaz uyudum.  Sonraki iki gün balkonda oturup hiçbir şey yapmadan durdum. Öylesine ilginç bir süreçti ki kızımı bile düşünemiyordum. Tarif edilemez bir boşluk… İkinci seanstan sonra sanki taşlar yerine oturmaya başladı. Onca sene içimde taşıdığım acılar, kinler, intikamlar, isyanlar ve beni mutsuz eden birçok şey; hepsi ardı ardına gelip gidiyordu… İki hafta boyunca sadece sakinliğimin keyfini sürdüm. Bu zaman sürecinde hayatımda o kadar çok şey değişmeye başladı ki artık her gün acaba bugün beni hangi sürpriz bekliyor diyerek yataktan kalkar oldum.  Yıllardır bana baba malından vermek istemeyen abimin arayıp sana bir ev alıyoruz demesi bile sanırım dünyada olabilecek son şeydi. Özlediğim huzura, hayata sevgiyle bakmaya, gülümsemenin büyüsüne kapıldım yeniden. Her şeyin bir KİTAP AYRACIYLA başlaması komik di mi? Hayatıma dokunduğunuz için size çok teşekkür ediyorum. Bir de o kitap ayracını imal eden firmaya:). Sevgiyle ve saygıyla… Mukaddes R.

Selda Soytürk Akyılmaz

ÖLÜMÜ HİSSETMEK YENİDEN

Kalbimin sıkıştığını hissederek açtım gözlerimi. Ne olduğunu anlamaya çalıştım, sanki nefes alamıyordum. Vücudumun tüm parçaları kopuyor gibiydi. Ne oluyor bana şokunu atlatmaya çalışarak vücudumdaki kan dolaşımını arttırmak için akupunktur noktalarına dokunmaya ve o kısımları ovalamaya başladım. Hiç işe yaramıyordu. Bir nefes koçu olarak bildiğim tüm nefes tekniklerini uyguladım yaklaşık 10 dakika.  Kalbimin sıkışması geçmiyordu bir türlü. Saate bakmak geldi aklıma, sabahın 3.20’siydi. Tanrım... Acaba doktora mı gitmeliyim diye düşündüm. Eşimin yanına geldim ve seyrettim onu biraz. Bu son görüşüm mü diye geçirdim içimden. Kalbim daha da sıkıştı. Kalp krizi mi geçiriyorum dedim, belkide yolun sonuna gelmiştim artık!
Bu durumda insanın aklına yüzlerce şey gelir sanıyordum. Hayır! Sadece ailemin ardımdan hissedeceği acıyı düşündüm. Gözlerimden yaşlar boşaldı.  Bu acıya nasıl dayanırlar diye geçirdim içimden! Eşimi uyandırıp belki de son kez ‘seni seviyorum’ demek istedim. İnsanın böyle durumlarda ne yapacağını bilememesi çok kötü.
Ben bütün bunları düşünürken sanki kaburgalarım daha da sıkışıyordu. Ellerimi soğuk suyla yıkamak için banyoya koştum. Birden abdest almak geldi içimden. Bir taraftan da nefes tekniklerini uygulamaya devam ediyordum.  Sonra Namaz kılmak istedim.  ‘Niyet ettim Allah rızası için’ diye başladım ve sonra durdum... Nasıl yani! Neden O’nunla 3. şahısmış gibi konuşuyordum ki. Sil baştan dedim... Yüce Rabbim niyet ettim SENİN rızan için namaz kılmaya diye başladım Namazıma. Direk O’na hitabendi niyetim. Hayatımda ilk kez direk O’na yönelmenin ne kadar etkili olduğunu hissettim. Basmakalıplıktan çok daha öte bir şeydi bu: gerçekten hissetmekti.
Ve o gün aslında hayatı biraz daha iyi kavradım. Ölümü hissettim yeniden ve var olmanın gerçek gücünü gördüm. Sevdiklerimin ne kadar değerli olduğunu ve onların hayatımdaki varlıklarına çok daha fazla şükretmem gerektiğini anladım.  Düne takılmanın ve yarına endişelenmenin aslında ne kadar da komik olduğuna bir kez daha şahit oldum.
Eşimin ‘burada ne işin var canım, yerde uyuyakalmışsın, iyi misin’ sözleriyle gözümü açtım.  Gülümsedim, iyiyim dedim, iyiyim hem de hiç olmadığım kadar.
Selda Soytürk Akyılmaz

MÜDÜR HAKKIMI YEDİ!

Yeni terfi alan iş arkadaşınız, sizden çok sonra işe başlamamış mıydı? Aslında terfi sizin hakkınızdı değil mi? Zaten bu müdür burada olduğu sürece yükselemezsiniz, adam takmış size bir kere! Çok çalıştığınız halde kimse sizi görmüyor; yoksa görünmez misiniz?
İşinizden bahsederken kim bilir kaç kez bu kelimeleri kullandınız, kaç kez haksızlığa uğradığınızı düşündünüz ve ne çok hayal kırıklığı yaşadınız! Peki gerçekten de düşündükleriniz doğru mu yoksa geçmişten kalan ve siz farkında bile olmadan bilinçaltınıza yerleşmiş bir çok kayıt mı yönetiyor iş hayatınızı!?
Her alanda olduğu gibi iş hayatımızdaki mutluluğumuz da bilinçaltımızdaki kayıtlarla bağlantılıdır. Geçmişte yaşanan tüm olumsuzluklar ve yanlış inanışlar hücre hafızamıza kaydolur ve bu kayıtlar sonucunda verdiğimiz enerjiler bizim iş hayatımızı yönlendirir.
Çok iyi okulardan mezun ve iki yabancı dil bilen bir danışanım çalıştığı işte köreldiğini, küçümsendiğini ve daha da kötüsü başarısızlık duygusuna kapıldığını anlattı. Şirketindeki yüksek turnoverdan dolayı, kişilerin sık sık pozisyon değiştirmesine rağmen kendisi 4,5 yıldır aynı pozisyondaydı. Yaptığımız seanstaki sonuca kendisi bile inanamadı. Babası geçmişte hep‘kadın müdürle çalırşırsan olduğun yerde sayarsın’ diyordu. Bu öylesine zihnine kazınmıştı ki çalıştığı müdürlerin her ikisi de kadın olduğu için zihin otomatik olarak zaten aynı yerde kalacağı sinyalini yayıyordu. Seanstan çok kısa bir süre sonra uzun zamandır beklediği terfiyi aldı.
8 yıldır hiç mutlu olmadığı halde aynı şirkette çalışan ve işten ayrılmak istediği halde bir türlü ayrılma cesareti gösteremeyen bir başka danışanım da artık işe gitmenin çekilmezliğinden bahsediyordu. Seansında bir dönem birlikte yaşadığı dayısıyla olan çocukluk dönemine gitti. Kendi iş hayatında da başarısız olan dayısı her fırsatta ‘bir işe girdin mi sürünsen de kalacaksın, bir daha iş aramakla uğraşmak akıl işi değil’,deyip duruyordu. Seansta bu ve bunun gibi bir çok yan inanışı bilinçaltından temizledik. Bir süre sonra çok güzel bir iş teklifi aldı ve yeni bir işe başladı. Yeni iş onun için hayatındaki dönüm noktasıydı.
Siz hiç iş hayatınızdaki olumsuzlukların altında kimbilir bilinçaltımda neler var diye düşündünüz mü? Düşünün lütfen ve The Journey ile tüm bu kayıtlar temizlendiğinde hayatınızda ne kadar çok şeyin değiştiğini gözlemlemek için kendinize bir şans verin.
Sevgilerimle,
Selda Soytürk  Akyılmaz

HAMİLE KALAMAMAK

Yaklaşık 8 ay önce 45’li yaşlarda bir bayan danışanım ile iki seans yaptık. Çok stresli olan iş ve özel hayatı artık onu bunalımın kıyısına itmiş ve mecbur olmadığı zamanlar haricinde kendini eve hapsetmeye kadar götürmüştü. Emekli de olduğu için hayatta onu oyalayan bir şeyde yoktu artık.
Seanslardan sonra hayata bakışının ne kadar da çok değiştiğiyle ilgili bir çok telefon görüşmesi yaptık. Her şey artık çok daha güzeldi.
İki ay önce geç bir vakitte arayarak ben hiç çocuk sahibi olamadım, artık çok geç ama en azından neyin beni etkilediğini bilme şansım var mı diye merak ettim dedi. Ben de seansta mutlaka bununla ilgili bir şeylere varabileceğimizi söyledim. Büyük bir heyecanla seans gününü bekledik.
5-6 yaşlarında annesiyle birlikte gittiği komşularının evindeydi. Bahçeden yükselen çığlıklarla herkes gibi o da dışarıya koşmuştu. Evlerinin hemen önündeki yoldan geçen bir araba karşıdan karşıya geçmek isteyen bir kadının yanındaki çocuğuna çarpmış ve çocuk parçalanarak can vermişti. Çığlıklar o anneye aitti. Sanki yer gök inliyordu. O çığlıklar hiçbir zaman kulağından gitmedi. Ve o zaman küçücük haliyle farkında bile olmadan bir ant içtiğini hissetti. ‘Ben asla anne olmamalıyım, ya çocuğum ölürse’! Onun için anne olmak çocuğunu kaybetme ihtimali demekti artık. Çocuğunu kaybetmek ve çığlıklar…
Bütün hayatı boyunca bu düşünce içten içe onu yönetmiş ve çocuk sahibi olamamasına sebep olmuştu. Seans sonrasında hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Sakinleşmesi biraz zaman aldı. Ama o psikolojinin yükünden kurtulmanın verdiği rahatlıkla ayrıldı ofisten.
Selda Soytürk Akyılmaz